Ana menü:
İlk kez,1994 yılında “ 6. Ankara Uluslararası Film Festivali ” nde yer alan “ Optik Düşler ” ve “ Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak ” isimli filmleriyle adını duyurdu Ahmet Uluçay.Beyaz perdenin o büyülü dünyasını,1960 lı yılların ortasında, köy ilkokuluna gelen bir seyyar sinemacının aracılığı ile tanımıştı. “ Köy Tarımsal Kooperatifi ” nde işçi olarak çalışıyor, her gece yatağa girdiğinde ise, giderek büyüyen sinema tutkusunu yaşama geçirme düşleri kuruyordu. Yanına, köyde tavukçulukla uğraşan arkadaşı İsmail Mutlu ve bir maden işletmesinde işçi olarak çalışan Şerif Akarsu’yu da alarak “ Tepecik Köyü Arkadaş Sinema Grubu ” nu oluşturdu.Sonra her şey değişti. Zar zor çalışan bir VHS kamera ile işe koyuldular. Kameranın aküsü olmadığı için, sadece elektrik bulunan yerlerde çalışabiliyor, bu nedenle de dış çekimler yapamıyorlardı.” Optik Düşler ” filmindeki mezarlık sahnesini bu nedenle köy odasında kuruldukları bir dekorla gerçekleştirebildiler. Bazı yönleri ile İtalyan yönetmen Giuseppe Tornatore’nin “ Cinema Paradiso ” (1989) nu çağrıştıran bu filmi, hasta bir çocuğun, yatak odasının penceresinden dış dünya ile kurmaya çalıştığı ilişkiyi ve onun içe dönük dünyasını anlatan “ Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak ” izledi. Her iki film de, 1994 yılında, ilk defa seyirci ile buluştuğu festivallerden ödüllerle döndü. Medyanın da ilgisini de çeken bu çıkış, boyalı basında okuyuculara, köylü yönetmenlerin başarısı olarak yansıtıldı.Medyanın bu ilgisi karşısında, kendilerine olan güvenleri arttı, bundan sonra işlerin daha kolay gidereceği düşüncesine kapıldılar. Hatta Yeşilçam sinemasından insanlarla ilişkiye girerek profesyonel dünyaya adım atma düşleri kurdular. Neki, iş somut desteğe gelince kimse ortada gözükmüyor, “ Köylü Sinemacılar ” da düş kırıklığı içinde, Kütahya Tavşanlı ilçesine bağlı Tepecik’e geri dönüyorlardı. Gelişmeleri şüphe ile izleyen ve onları delilikle suçlayan köy halkının öğrenmek istediği tek şey ise, bu işten para kazanılıp kazanılamadığı idi.Bir yıl sonra, Ahmet Uluçay, bu kez sinemanın yeni bir dalına, canlandırma dalına ilgi duydu ve “ Minyatür Kozmosta Rüya” ile, bu alanda da yaratıcı yeteneğe sahip olduğunu kanıtladı. Film, yönetmenin daha sonraları giderek temel kimliğini oluşturacak olan, olağan üstü güçlere ironik yaklaşım yöneliminin de ilk işaretlerini veriyordu.“ Bizim Köyün Orta Yeri Sinema “ ve “ Bizim Köyde Bayram Sabahı “ nı iki belgesel film olarak gerçekleştirdiyse de bu türün onun sinemasına pek de uygun düşmediğini düşündü ve bu kez deneysel film çalışmasına yöneldi. Ama “Epilectic Film” de, bugüne kadar, onun bu alanda çektiği tek film örneği olarak kaldı. Artık daha iyi teknik olanaklarla çalışmaya başlamış, amatör VHS kamerayı terk ederek, profesyonel Betacam bir kamera bulabilmişti." İnci Deniz Dibinde " Ahmet Uluçay’ın sinemasal kimliğinin altını çizen değişik bir çalışma idi. Yaratıcı gölge oyunları ile desteklenmiş, içinde metampsikoz öğelerin yer aldığı bu film, onun konulara yaklaşımının daha belirgin ip uçlarını verdi. Aynı yaklaşımı, son filmi olan “ Exorcise “ de, mistik güçleri biraz daha ön plana çıkararak kullandı. Düşlere, cinlere, perilere, histeri ve deliliğe olan ilgisini, her zaman, bir mizah tepsisinin içinde seyirciye sundu. Uzun metraj film çekebilme arzusunu dile getirdiği “ Uzun Metrajın Filmi “ isimli çalışmasında da aynı yöntemi kullandı. Dilek ağacına asılan film şeritleri aracılığı ile, hem işinin ne denli güç olduğunu, hem de içinde sıkışıp kaldığı çaresizliği perdeye aktardı.Ahmet Uluçay daha ilk filmlerinde ortaya koymaya başladığı yönetmenlik başarısının bir rastlantı olmadığını daha sonraki çalışmaları ile de kanıtladı. O, bugün Türkiye’de “Kısa Metraj Film” denince akla gelen çok az sayıdaki yönetmenlerimizden biridir. Çünkü, büyük ölçüde, sinema okulu öğrencilerinin çektiği mezuniyet filmleri ile yapay bir şekilde doldurmaya çalıştığımız “ Türkiye Kısa Film ” boşluğunda, onun, kendi çabalarıyla yarattığı başarılı ve özel bir yeri vardır.Bu özellik sadece, Ahmet Uluçay’ın, bir köy ortamında, zorluklar içinde filmler çekmesinden kaynaklanmıyor. Gerçekleştirdiği çalışmaların özgün niteliğinden, sürekliliğinden ve Türkiye’de ayakta durmaya çalışan “Kısa Film” dünyasına verdiği özveri dolu örnek katkıdan da güç alıyor.Hilmi Etikan ( 2001 )İNANÇ KELİMESİNİ ŞEKİLLENDİREN ADAM: AHMET ULUÇAY''Türk sinemasının imkânsızlıklar ağacından meyve yiyen, çocuk ruhlu yönetmenini kaybetmesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Çocuk yaşta ruhuna aşıladığı sinema aşkıyla inancını hiç kaybetmeyen, ona değişik gözle bakan gözlere bir gün susarak vereceği cevabı sabırla bekleyen yönetmen…1960lı yıllarda, ilkokuldayken köye gelen seyyar sinemacı sayesinde sinemanın büyülü dünyasına girdi. Zamanının çoğunu köydeki bir arkadaşıyla beraber sinema makinesi yapıp köyünde sinema gösterimi yapmayı düşünerek geçirdi. Onun içindeki sinema sevgisini fark edebilmek çöplerden film topladığını biraz hissedebilmek yeterlidir herhalde.Ailesi sinema zenginlerin işidir diyerek her ne kadar vazgeçirmeye çalıştıysa da onu vazgeçirmek mümkün olmamış, hatta Ahmet Uluçay imkânsızlıklarını zekâ ve yaratıcılığı sayesinde imkâna çevirebilmiştir.Yakın arkadaşıyla beraber Almanya’dan gelen bir gurbetçiden aldıkları kamera sayesinde hayallerini filme çevirebilme şansları olabilmişti. Ama bu şansta bile bir imkânsızlıklar karşılamıştı onları. Kamera kayıt yapmıyordu ve bataryası yoktu. Kamerayı bir VHS kaydediciye bağlayıp, sadece elektriğin olduğu yerlerde çekim yapabiliyorlardı. Bu kısıtlamayı bile yaratıcılığı sayesinde rahatça atlatabilmiştir. ‘Optik Düşler’ filminin mezarlık sahnesini yaptığı maketlerle evde çekmiştir.İlk kısa metrajlı filmi 1994 yılında gösterime girdi. Daha sonra çektiği kısa filmler onun sinemasının şekillenmesini sağlamış ve sinema çevresinde dikkat çekmeyi başarmıştı.Çektiği; Optik Düşler (1993), Bizim Köyün Orta Yeri Sinema (1995), Minyatür Kosmosda Rüya (1995), Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak (1994), İnci Deniz Dibinde (1996), Bizim Köyde Bayram Sabahı (1998), Epilectic Film (1998), Uzun Metrajın Resmi (1999), Exorcist (2000) adlı kısa metrajlı filmleri Yurt çapında katıldığı festival ve yarışmalardan birçok ödülle döndü. Aldığı ödüller onu daha sonra ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2002)’ uzun metrajlı filminin yapımcısı olacak Ezel Akay ile tanışmasını sağladı. Ahmet Uluçay kendi çocukluk döneminden de biyografik izler taşıyan film projesini tamamlayabilmek için başka işlerde çalışmak zorunda kaldı. Enteresan yönetmen inançlarının karşılığını Ulusal ve Uluslar arası festivallerde aldığı 40 dolaylarında ödüllerle aldı.Uzun metrajlı filmle beraber çevresinde değişik karşılanan Uluçay 2007 yılında ‘Kaza’ adlı bir kısa film de çekti. Son olarak ‘Bozkırda Deniz Kabuğu’ adlı uzun metrajlı filmin yarısını çekebilen yönetmen 30 Kasım 2009’da ebediyete uğurlandı.O köyünden ayrılmadı ve işin köyde-kentte değil kafada bittiğini herkese kanıtladı. Orjinalliğinden hiçbir şey kaybetmeyen yönetmen ayrıca hiçbir zaman popüler olma kaygısı taşımadı. Kim bilir beklide bu yüzden bu kadar değerli bir insan gereken önemi göremedi. Ona gereken değeri verememek hepimizin ayıbıdır!Dağıtmış olduğun inançla, sinemanın şövalye ruhlu çocukları seni unutmadı, unutturmayacak. Unutmadık Seni Kalbimizdesin…!''Halil İbrahim Gökcan