Ana menü:
KISA FİLMDE NİCELİK PATLAMASI / NİTELİK EROZYONUDr.Serdar Karakaya-Muğla ÜniversitesiGİRİŞKısa filmin uzun tarihine baktığımızda en başa, sinemanın teknik olarak bulunuşuna kadar gidilir. Çünkü sinema kısa filmle başlamıştır. 1940’lı yılların kısa haber ve belge filmlerinin sinemalarda vizyon filmi öncesi gösterimleriyle bir sinema türü olarak belirmeye başlayan kısa film 1960’lı yıllarda kabuk değiştirmeye, olgunlaşmaya başlamıştır. Tüm dünyada, özellikle kıta Avrupa’sında döneme damgasını vuran özgürlükçü düşünce ve toplumsal değişim rüzgarından etkilenen sinema bir ifade biçimi, karşı koyuş ve tavır olarak yeniden şekillenmeye başlamıştır. Egemen sinema söylemine karşı çıkan, yazamadıklarını, çizemediklerini, söyleyemediklerini sinemanın olağanüstü gücüyle anlatmaya çalışan muhalif, anarşist ve radikal sinemacı kuşağı ortaya çıkmıştır. Deneysel sinema, underground sinema, birer tür olarak bu dönemde var olmuştur.Toplumsal, siyasal ve kültürel alanlardaki büyük değişim ve yenileşme arayışlarının etkisindeki bu yeni sinema anlayışını ve sinemacıları üretim açısından sınırlayan, zorlayan dönemin teknik koşullarıdır. Yapım ve yapım sonrası yüksek maliyetli 35 mm formata alternatif olarak ortaya çıkan 16 mm 8 mm ve süper 8 mm formatlar zorlayıcı teknik koşulları ve maliyetleri nispeten kolaylaştırmıştır. Buna rağmen, bu formatlar ham film alımı için belirli bir ön bütçe gerektiriyordu. Yanısıra, kısa filmciye proje süresini, plan tekrarlarını, mekan sayısını sınırlandırma gibi kısıtlamalar getiriyordu. Bu durum, kısa filmde yaratıcılığı zorlayan teknik koşullar olmakla birlikte dikkati ve özeni de beraberinde getirmiştir. Kısa filmci, ciddi bir proje çalışması, iş planlaması, ön araştırma gibi ayrıntılara özel önem vermek zorunda kalmıştır.Bu koşullar içinde gelişen kısa film türü seksenli yıllarda Avrupa sinemasının çok önemli birkaç yaratıcı yönetmenini yetiştirmiştir. Bununla birlikte, pop-art’ın öncüsü deneysel filmci Andy Warhol gibi, Alman kısa filmci Werner Nekes gibi, kısa filmden vaz geçmeyen, kısa filmi bir sinema formu olarak benimsemiş yönetmenler de varlığı sürdürmüştür, sürdürmektedir.Türk kısa filmciliğinin çok parlak olmayan geçmişinde batılı kısa filmcilere özenerek ciddi çalışmalar ortaya koymuş, kalıcı etkiler bırakmış kısa filmci sayısı ve kısa film etkinliği oldukça azdır. Altmışlı yıllardan Boğaziçi Üniversitesi Sinema Klübü etkinliği olan Hisar Kısa Film Yarışması, 1983’e kadar süren Antalya Altın Portakal Kısa film kategorisi, İfsak etkinlikleri, Adana Altın Koza, seksenlerde, Arıburnu Ödülleri, Ankara Film Festivali bünyesindeki yarışmalar hatırlanabilir. Uzun metraja geçerek Türk sinemasının yüz akı filmler çekmiş Ali Özgentürk, Yavuz Özkan, Muammer Özer, Ersin Pertan kısa film kökenlidir.HERKES KISA FİLMCİ..Doksanlı yıllara kadar azalarak varlığını sürdüren 16 mm ve 8 mm pelikül formatlar yerini manyetik banta bırakarak kısa filmcinin evreninden tamamen uzaklaşmıştır. Önce betamax, Hi8 ve türevleriyle son dönemde ise DV ve türevleriyle yepyeni bir dönem başlamıştır. Ucuz, banyo, laboratuar işlemi gerektirmeyen, her yerde bulunabilen DV format bu dönemin vaz geçilmezi haline glmiştir. Kısa film çekmek artık yüklü bir maliyeti gerektirmemektedir. Kameralar kolayca edinilebilr fiyatlara inmiştir. Satın alınamıyorsa bile düşük kira bedeliyle veya ödünç bulunabilir. DV formatın bir diğer avantajı kurgunun bilgisayarda hızlı ve kolay yapılabilmesidir. Yeterli donanıma sahip bir bilgisayar, görüntü yakalamak için bir ara birim kurgu aşamasını son derece kolay hale getirecektir. Bilgisayar ortamında kurgu Apple Mac tabanlı ve PC tabanlı olmak üzere son kullanıcının masasındaki yerini almıştır. Final Cut Pro, Adobe Premiere Pro, Edius gibi kurgu yazılımları içerdikleri zengin geçişler, Real Time olanağı, düzeltme ve görsel efektler alt yapısıyla kurguda zaman kazanımı ve nitelikli sonuç sağlamaktadır.Tüm bunlar için gereken toplam maliyet, sinema eğitimi alan ve proje filmleri üretmesi gereken sinema öğrencisinin, bir kısa filmcinin altından kalkamayacağı tutarlar değildir. Kısa film çekenlerin sahip olduğu imece duygusu, birbirini destekleme geleneği tüm bu teknik kolaylıkla birleşince..DV formatın henüz yeni olmasına karşın bir üst versiyonu olan High Defination (yüksek tanımlı) televizyon formatı görüntünün yeni kralı olmaya adaydır. Peliküldeki gerçeğe yakınlık duygusu HD ve türevleri tarafından neredeyse yakalanmak üzeredir. Dağıtım, gösterim, salon bulma, vergilendirmeler, gerekli yasal belge düzenlemeleri kısa filmcinin evreninden uzak olgulardır. Asıl hedef festivallere, toplu gösterilere, yarışmalara katılmak, sesini duyurabilmektir.PEKİ YARATICILIK?İşte sorun bu..Bu kadar kısa filmin çekildiği, yarışma ve festival organizasyonlarının sayısının arttığı ortamda sinemasal anlatı, yaratıcılık ve kalıcılık ne durumda? Altmışlı yılların kısa filmcileri çektikleri filmleri (ülkemizdekiler dahil) bir sinema düşüncesi üzerine kurarken bugün çekilen kısa filmlerin çoğunda endişe verici bir özensizlik ve acelecilik hakimdir. Kısa filmdeki bu üretim patlamasına birkaç örnek vermek gerekiyor:Kaynaklara geçmiş filmlere 1981 yılından başlayarak göz attığımızda yıllara göre üretim şu şekilde gerçekleşmiştir; 1981 yılında sadece bir film çekildiği saptanmıştır. 1990 yılına kadar geçen sürede 112 kısa film kayıtlara geçmiştir. Bunların büyük çoğunluğu 16 mm ve 8 mm pelikül formattır. 1991 yılından başlayarak video formatın ağırlığı artmaya başlamıştır. 1991-1993 arası çekilen toplam 187 kısa filmin ezici çoğunluğu videodur. 1994-2004 arası çekilen ve kayıtlara giren filmlerdeki genel artış ve formatlarının tamamının video oluşu açık biçimde göze çarpar. Bu listeye kayıtlara girmemiş çalışmaları da katarsak ortaya ciddi bir toplam çıkacaktır.1994: 151994: 231995: 171996: 121997: 241998: 201999: 362000: 432001: 672002: 842003: 782004: 1022005: 56 (şu ana kadar)Bu telaşın, özensizliğin içinde sayısı az da olsa eli yüzü düzgün, sinematografik anlatımının temel kurallarını uygulamaya çalışan kurmaca ve belgesel yapımlar da vardır. Ancak genel toplamın çokluğuna karşın nitelikli kısa film (kurmaca, belgesel, animasyon) oranı oldukça düşüktür.Kısa film çekmek için yoğun uğraş verenler genellikle sinema-tv eğitimi alan ve gelecekte bu meslekte var olmayı planlayan genç öğrencilerdir. Bu öğrencilerin kısa film yapma serüvenlerinde temel çıkış noktası, bir sinema türü olarak kısa filmi tercih etmekten öte, yapacakları filmlerin gelecekte birer referans olabilmesidir. Buradaki açık hedef ve özlem uzun metraja geçmek veya reklam sektöründe yer almaktır.Öğrencilerin dışındaki kısa filmcilerin perspektifleri de farklı değildir. Bir şekilde profesyonel olmak, dizi veya sinema filmi yapmaktır. Onlar için de kısa film bir sıçrama tahtası ve hazırlık dönemidir. Bu konuda birkaç bilinen örneği şimdi vermem yerinde olacak; Doksanların başına kadar kısa film festivallerinde adını duyduğumuz Mustafa Altıoklar, Yeşim Ustaoğlu, dizi yönetmeni Taner Akvardar, doksanlarda sinema eğitimini tamamlamış Serdar Akar, Kudret Sabancı, tamamen kısa filmden gelme Ahmet Uluçay akla ilk gelenlerdir.Toplamda çekilen kısa filmlerin çoğunluğu sinemanın temel teknik kurallarından, estetiğinden, anlatım olanaklarından uzak, ezbere ve rast gele yapılmış işlerdir. Tematik yapı, konu, öyküleme, karakterizasyon, oyuncu yönetimi, sahneye koyma kriterlerinde boşluklar açık biçimde hissedilir. Kısa filmci bir filmle her şeyi alatam çabası içine girer, hiçbirşey anlatamama tuzağına düşer. Bir festivalde veya gösterimde yer alabilmek, gelecekteki olası büyük projeler için oluşturulacak öz geçmişlere birer satır fazla koyabilmek gibi amaçlar filmlerin ortaya konuş biçiminde kendini ele vermektedir.Tüm bu yargılar fazla sert ve acımasız gibi görünebilir. Yüz akı kısa filmler, uluslar arası alanda ses getirecek çabalar, kalıcı işler de yok değildir. Yetersizdir. Ancak, çekilen her kısa filme övgüler düzmek, kısa filmcinin ayağını yerden kesecek, gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecektir. Ne kadar çok kısa film çekilirse kısa filmin evreni o kadar zenginleşir türünden kümülatif bir yaklaşım bizatihi kısa filme yapılmış bir haksızlık olacaktır.SONUÇTüm bu değerlendirmelerin ışığında, sonuç olarak bakıldığında; kısa film kimine göre bir özgürlük alanı kimine göre bir geçiş dönemi..Her durumda önemli bir sinema çabasıdır. Otuz yıl önceki konumu ve misyonu ile bugün arasında farklar vardır. Tartışılmalı ve araştırılmalıdır. Bu farklılaşmanın en etkili belirleyeni görüntü teknolojisindeki olağan üstü gelişmelerdir. Bir nicelik patlaması yaşanmaktadır. Ancak filmsel içerik ve estetik düzey aynı oranda artamamıştır.Bu aşamada, kısa film üretimini heveslendiren festival, yarışma ve benzer organizasyonların düzenleyicilerine büyük iş düşmektedir. Filmsel anlatıyı yücelten, estetik kaygıları, temel sinematografik değerleri barındıran çalışmalar yapılabilmesi için doğru yazılmış ve yüksek beklentiler içeren şartnamelerle yola çıkılmalıdır. Eşitlikçi eliminasyon sistemi, yüksek bütçeli, teşvik edici ödüllendirmeler, ciddi organizasyonlar zam içinde toplam kaliteyi etkileyebilecektir.Nicel artışla nitel çözülüş arasındaki fark kapanmadığı sürece kısa film ve kısa filmciler için gelecek pek parlak görünmemektedir. Arsızca kullanılan teknoloji her alanı olduğu gibi sanat alanını da hırpalayıp ilerleyişini sürdürecektir.KAYNAKÇAKaynar, Tarkan “Önce Kısa Film Vardı” Antrakt Yayınları Sinema KitaplarıSerisi 1, 1993 İstanbulKaliç, Sabri “Deneysel Sinemanın Kısa Tarihi” Hil Yayınevi, 1992İstanbulEtikan, Hilmi KISA FİLMİN SUÇU NE ? Milliyet Sanat Dergisi, sayı:534Eylül 2003ELEKTRONİK KAYNAKLARwww.kisafilm.orghttp://film.ilef.nethttp://www.kameraarkasi.org
HİLMİ ETİKAN - ASLI SELÇUK
SÖYLEŞİ
Kısa Film Festivaliniz hangi nedenlerle ve etkilerle başladı? Festivalinizin başlangıcını anlatır mısınız...Yaklaşık 30 yıl önce, kısa adı IFSAK olan İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri derneğinde bir avuç genç bir araya gelerek kısa film çalışmalarını başlattık. O yıllarda 8mm lik amatör sinema kameraları çok az kişinin elinde olduğundan, ancak yılda 5-10 film üretilebiliyordu. Sessiz olarak çekilen bu filmler, daha sonradan da seslendirilemediği için sessiz olarak gösteriliyor, doğru dürüst kurgu yapılamıyor, kopya çıkarılamıyor ve gösterim sırasında kopup giden film karelerinin yerine yenisi konamıyordu. İlk ulusal yarışmayı düzenlediğimizde sadece 3 film başvurdu. Bu yarışmayı 10 yıl kadar sürdürdük. Daha sonra İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nin de destek vermesi sonucu uluslararası bir festivale dönüştük. Ülkemiz de kısa film adı daha yeni yeni duyulmaya başlıyor, özellikle gençler film gösterimlerine büyük ilgi duyuyorlardı. Salonlar ağzına kadar dolup taşıyor, kapı önlerinde metrelerce kuyruk oluşuyordu. Bu yoğunluğa cevap verebilmek için İtalyan Kültür Merkezi ve Alman Kültür Merkezi salonlarını da devreye sokmak zorunda kaldık. İlerleyen yıllarda IFSAK yönetimi bu etkinliği sürdürmeme kararı aldı. Bunun üzerine bağımsız bir tertip komitesi oluşturduk. Yıllardan beri bu tertip komitesi ile festivali sürdürüyoruz.
Türkiye'de kısa filmin tarihçesine kısaca değinir misiniz..
Ülkemizde kurmaca kısa filmin tarihi, 1921 yılında, Şadi Fikret Karagözoğlu'nun oyunculuğunu ve yönetmenliğini yaptığı 20 şer dakikalık “Bican Efendi” güldürüleri ile başlıyor diyebiliriz. Robert Kolej tarafından düzenlenen “Hisar Kısa Film Yarışması” (1967) amatörlere açık bir etkinlik olarak dikkat çekiyor. Bu yarışma için filmler üretiliyor ve ateşli tartışmalar yapılıyor. “Genç Sinemacılar” hareketi yaşanıyor. Ne yazık ki kısa ömürlü olan bu hareketlilikten sonra, bir suskunluk dönemine giriliyor. Elektronik kameraların kullanımının başlamasına ve Türkiye’de sinema okullarının devreye girmesine kadar çok az üretim var. Son yıllarda ise neredeyse büyük bir patlamaya tanık oluyoruz. Çekim ve kurgu olanaklarının kolaylaşması ve yaygınlaşması üretimi arttırdı. Ama hala ülkemizde kısa film amatör düzeyde ele alındığı ve konuya sadece öğrenci egzersizleri boyutunda yaklaşıldığı için niteliksel artış, nicel artışın çok gerisinde kalıyor.
Yine de bütün bu olumsuzlukların yanı sıra, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, tüm profesyonel film yönetmenleri artık kısa film deneyiminden geçerek geliyor. Nuri Bilge Ceylan, Çağan Irmak, Yeşim Ustaoğlu, Ümit Ünal, Deviş Zaim, Reha Erdem Tayfun Pirselimoğlu, Mustafa Altıoklar, gibi yönetmenlerimiz sinemaya ilk adımlarını kısa filmler ile atıyorlar.21. Festivale hangi ülkelerden kaç film katılıyor? Ulusal ve uluslararası konuklarınız,katılımcılarınız kimler?Bu yıl festivalimize yurt içinden ve yurt dışından toplam 600 kadar film başvurdu. Programımıza 197 adet film aldık.Bu filmler, dünyanın birçok festivallinde ödül almış filmler. Fransa, Almanya, İtalya, Polonya, İspanya, İsviçre, Yeni Zelanda, Avustralya, Hollanda, Macaristan, İngiltere, Portekiz, Danimarka, Belçika, Avustralya,Bulgaristan,İran, Kanada, Brezilya, ABD, Slovenya, Tayvan, Yunanistan, Makedonya, İsveç, Tayland, İsrail, Hindistan, Ukrayna gibi çeşitli ülkelerden filmler var. Tüm bu ülkelerden konuklar davet ettik. Büyük bir kısmı geliyor. Hem filmlerinin gösterimlerinde hazır bulunacaklar, hem de katıldıkları toplantılarda izleyicilerden gelen soruları yanıtlayacaklar. Festivalimiz film gösterimleri yanı sıra, birçok yerli ve yabancı yönetmeni bir araya getirme konusunda da önemli bir görev üstleniyor.Kısa film sizce neden önemli?Kısa filmin önemi, ulusal sinemayı var eden alt yapıyı oluşturmasından kaynaklanıyor. Eğer bir ülkede kısa film üretimi yoksa, bu alan desteklenmiyorsa, o ülkede sağlıklı bir ulusal film dünyasından söz etmek de olası değil. Amatör çalışmalar, her kesimden genç insanın, sinema sanatından pay alabilmesine olanak sağlıyor. Sinema sanatıyla tanışması için her insanın mutlaka profesyonel anlamda sinemanın içinde varolması gerekmiyor. Nasıl profesyonellerden çok amatör sporcular varsa, profesyonellerden çok amatör sinemacılar da olmalı. Bu gereksinime en iyi cevap veren ise, sınırlı bütçeler ve ekiplerle film üretimine cevap veren kısa film çalışmaları.Bunun dışında mutlaka profesyonel olanaklarla, 40.0000 Tl - 50.000 Tl gibi bütçelerle gerçekleştirilmiş kısa filmlerimiz de olmalı. Bu tür filmler hem ulusal uzun metraj film yönetmenlerimize referans oluşturuyor hem de uluslararası festivallerde Türkiye’yi temsil edebilecek olgunlukta filmlerin var olmasına fırsat tanıyor.Festival hangi bölümlerden oluşuyor?Programımızda dört bölüm var. Ağırlığı kurmaca filmler oluşturuyor. Kurmaca dediğimiz filmler, klasik senaryosu olan, oyunculu ve öykülü filmler. Ailevi sorunları, işsizlik sorununu, gençliğin beklentilerini yansıtan filmlerin yanı sıra, gerilim, komedi ve fantastik içerikli çok iyi filmler de var. Canlandırma filmler bu yıl da festivalimizin en renkli ve neşeli bölümünü oluşturuyor. İzlemeye doyamayacağımız, tekrar tekrar izlemek isteyeceğimiz filmler bunlar. Belgeseller bölümünde, ayrımcılık ve insan hakları konusunda gerçekleştirilmiş çalışmalar dikkat çekiyor. “Neden Demokrasi ?” platformunun değişik ülkelerde gerçekleştirdiği kısa belgeselleri buna örnek gösterebiliriz. Deneysel filmler ise programımızın çok özel bir bölümü. Bu bölümde, ele aldığı konuyu, değişik görsel yöntemler ve kurgu teknikleri kullanarak seyirciye aktaran kısa filmler yer alıyor.Yan etkinliklerde neler var?Yan etkinliklerimizi de çok önemsiyoruz. Geçtiğimiz yıllarda Avusturya’dan Sebastiyan Bremshuber “ Yaratıcı Video Klipler” başlıklı ilginç bir atölye gerçekleştirdi. İlker Canikligil “ Herkes Evde Kendi Filmini Kurgulayabilir” konulu bir konferans verdi. Görüntü yönetmeni Hasan Gergin “ Dijital Kameralar”, Ses mühendisi Andreas Zöllner “Sinemada Ses Kulanımı” üzerine atölyeler gerçekleştirdiler. Belçikalı canlandırma sineması yönetmeni Eric Ledune “Animasyon Sineması” üzerine deneyimlerini aktardı. Bu yıl da genç oyuncularımızdan Ruhi Sarı, “Sinema’da Oyunculuk” konusunda ilginç bir atölye gerçekleştirecek.Her yıl atölye çalışmalarının yanı sıra, söyleşiler ve panellerle de festivalimizi zenginleştiriyoruz.Kaç kişilik bir ekiple festivali gerçekleştiriyorsunuz?Festivali 5-6 kişilik bir grupla gerçekleştiriyoruz. Değişik ülkelerin konsolosluk ve kültür merkezleri temsilcileri de özellikle yurt dışı bağlantıları konusunda bizlere güç katıyorlar.Uluslararası bir etkinli için bütçemiz çok kısıtlı diyebiliriz. Çok uzun süren festival hazırlığı boyunca Filmür Limited şirketinin alt yapısını kullanıyoruz. Bu gönüllü bir işbirliği. Ana sponsorumuz T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sinema ve Telif Hakları Genel Müdürlüğü. Bunun yanı sıra, Fransız Kültür Merkezi, Alman Kültür Merkezi ve Pera Müzesi bir hafta boyunca sinema salonlarını festivale ayırarak çok değerli katkı veriyorlar.Türkiye'de yurt dışında olduğu gibi kısa filme yeterince önem veriliyor mu?Ne yazık ki bu soruya olumlu yanıt veremiyorum. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkısı var ama yeterli değil. Yerel yönetimler, özel şirketler, TV kanalları kısa filmi görmezlikten geliyorlar. Arada bir, rastlantısal olarak bazı desteklere rastlıyoruz ama bunlar da süreklilik gösteremiyor. Avrupa’ da kısa filme en az destek verilen ülke Türkiye’dir diyebiliriz.Antalya,Adana,Ankara,İstanbul gibi ulusal festivallerimiz kısa filmlere gereken,hak ettikleri önemi veriyorlar mı?Dünyanın neresinde olursa olsun, bağımsız kısa film festivalleri her zaman için genç yönetmenlere daha fazla önem veriyorlar. Çünkü bu festivallerde sadece kısa filmler gösteriliyor ve bütün ilgi bu alan üzerinde toplanıyor. Uzun metraj film festivallerinin yanında var olan kısa film gösterimleri ise ister istemez biraz gölgede kalıyor. İlgi, ünlü yönetmenler ve oyuncular üzerinde yoğunlaştığı için kısa filmler ve yönetmenleri biraz gölgede kalıyor. “Adana Altın Koza Film Festivali” son yıllarda bu anlayışı değiştirmek için büyük çaba sarf etmeye başladı. Ancak bu yıl “Antalya Altın Portakal Film Festivali” katalogunda kısa filmin en sona atıldığını, bilgilere çok özensiz, fotoğrafsız bir şekilde yer verildiğini görünce, daha kat etmemiz gereken çok yol olduğunu düşündümDünyada kısa filmde en başarılı ülkeleler hangileri? Neden?Başarı, o ülkenin kısa filme verdiği önem ve bu işe ayırdığı bütçe ile doğru orantılı olarak kendini gösteriyor. İsim vermek gerekirse, Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere, Polonya, Macaristan, Romanya, İsveç,İspanya, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Meksika, Hollanda ilk akla gelen isimler.Bu yılki jüri hangi adlardan oluşuyor?Festivalimiz de ulusal kısa film yarışması var. Bu yılın filmleri, Inan Temelkuran ( Yönetmen ), Gökhan Atılmış ( Görüntü Yönetmeni ), Selen Uçer ( Oyuncu) , Gökhan Tiryaki ( Görüntü Yönetmeni ), Natali Yeres ( Sanat Yönetmeni ), Ayşe Teker ( Senarist ), Oğuz İçöz ( Yönetmen ) ve Ceylan Özçelik (Sinema Yazarı ) tarafından değerlendirildi.jüri hangi kriterlere göre seçim yapıyor?Filmin ele aldığı konuyu işleyiş tarzına, teknik olgunluğa, oyuncu yönetimine kısaca söylersek bir filmde aranması gereken tüm kriterlere bakarak bir seçim yapılıyor. Tabii bazen yanılmalar da olabiliyor. Bu yanılmaları en aza indirebilmek için gerekli özeni gösteriyoruz. Bu yıl 600 e yakın film izlendi. Değerini gözden kaçırdığımız filmler varsa, o filmlerin yönetmenlerinin bizi anlayışla karşılamasını rica ediyoruz.Bu yılın belirgin bir teması var mı?Programımızda önceden belirlediğimiz bir tema olmuyor. Ancak o yıl dünya da sorun ve baskın olan konuların kısa filmlere de yansıdığını görüyoruz. Örneğin bu yıl, ekonomik krizin sonucu olan sosyal adaletsizliğin, aile içi sorunların ve işsizliğin filmlerde önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz.Kısa filmlerin gösterim şansları bir tek festivallerde mi var?Evet. Birer ticari meta olmadıkları için en büyük gösterim olanağını festivallerde buluyorlar. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, iyi bir kısa film, birçok uzun metraj filmden daha çok seyirci ile buluşma şansına sahip. Örneğin ülkemizde Şili’den, Yeni Zelanda’dan, Brezilya’dan, hatta Avrupa ülkelerinden uzun metraj filmlere rastlayabiliyor muyuz ? Çok az. Sadece festivallerde bu şansı yakalayabiliyoruz. Dünya’da örneğin 20 tane dikkat çeken uzun metraj film festivali varsa, 200 tane, belki de daha fazla kısa metraj film festivali var. Ve salonlar tıklım tıklım doluyor. Yani kısa metraj filmlerin sanılanın aksine oldukça yüksek sayıda bir seyirci kitlesi var. Kısa filmin tek şansızlığı, ticari dolaşıma çıkmadığı için yapımcısına ekonomik girdi sağlayamaması ve popüler sinema yazarlarının filmler üzerine tanıtım yazıları yazmadıkları için, festivaller dışında seyirciye ulaşamaması.Çok az da olsa bazı ülkelerin televizyonlarında kısa filmlerin yayınlandığını görüyoruz ama, genel ortalamada bu yaklaşım çok az bir yer tutuyor.Son olarak şunu söylemek isterim. Kısa film sadece amatörlerin ilgisini çeken bir alan değil. Çok özel ve önemli bir sanat dalı. Ünlü birçok uzun metraj film yönetmeninin, ticari kaygıdan uzak, kendi duygu ve düşüncelerini özgürce seyirciye aktarmak için çektikler kısa filmler, bu düşüncenin en somut örnekleri. Tüm sinema severleri, 4-11 kasım 2009tarihleri arasında gerçekleştireceğimiz “21. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali”ne davet ediyoruz. Festival programına www.istanbulfilmfestival.com adresinden ulaşabilirler. Açılış törenimiz 5 Kasım 2009günü saat 20.30 da Fransız Kültür Merkezi Sinema salonunda gerçekleştirilecek. Ulusal yarışma ödül ve kapanış töreni ise yine aynı salonda, 11Kasım 2009 gecesi yapılacak. 8 Kasım Pazar günü hariç her gün saat 14.00, 17.00 ve 19.00 da üç ayrı salonda seanslarımız var. Bütün filmler, değişik günlerde ikişer kez gösterilecek. Tüm gösterimlerimiz ücretsiz olarak izlenebilir.Cumhuriyet Gazetesi Aslı Selçuk Kasım 2009