Ana menü:
KISA’CA BİR BAKISSinema, üzerine emek harcasın veya harcamasın hemen herkesin hayatında bir anlam ifade eder. Bu şüphe götürmez ancak bunun ayrıntılarına girmeyeceğim. Şimdilik konumuz bu değil. Bizim konumuz, anlatacak bir şeyleri olup ta söylemek, göstermek istediklerini, sinemanın büyülü dünyasıyla insanlara aktarmak isteyenlerle, (onların içinden de biraz daha özele inerek) anlatmak istediklerini kısa cümlelerle anlatmayı seçenler yani kısa filmcilerle alakalı. Burada vurgulamam gereken bir nokta var. Yukarıda kurduğum cümle üzerine: “anlatmak istediklerini kısa cümlelerle anlatmayı seçenler” Teknik, maddi sıkıntılar yüzünden kısa filme yönelenler ya da kısa filmi uzun metraj’a geçiş evresi olarak görenlerle de alakalı değil konumuz. Zira ben onları kısa filmci olarak görmüyorum. Şimdi, kurdukları kısa cümlelerle bu büyülü dünyaya tutunmaya çalışanlarla birlikte, bulundukları yerden tutunmaya çalıştıkları dünyaya bir göz atalım.Sinema, hayatımıza girip büyüsünü hissettirmesinin hemen ardından, kitleleri etkileme gücünün görülmesiyle, sömürüsünü de beraberinde getirmiştir. Propagandist amaçlarla kullanılmasının yanı sıra büyük bir rant olarak görülün sinema hızla endüstrileşmiş ve sisteminde etkisiyle tekelleşme yolunu gütmüştür. Bu özelliğini sürdüren sinema, dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de hala büyük bir rant olarak görülmektedir. Bu bağlamda yaklaşılacak olursa kısa filmi sekteye uğratan en büyük etmenlerden birinin bu olduğu görünür. Şöyle ki; kısa film geri dönüşümü ve getirisi olmayan bir türdür. Belli festivallerde dereceye giren filmlere verilen teşvik ödülleri vardır fakat bunlar yapımcıların ilgileneceği ya da beklentilerin karşılanacağı kadar tatmin edici değildir. Bu doğrultu da ülkemizde, kısa film kendini sıfırdan yaratmıştır. Tabi bu yaradılış kusursuz değildir. Ülkemizde, alt yapısı hiç oturtulamayan, yapımcı desteği görmeyen, izleyiciyle buluşma sorunu başta olmak üzere değineceğimiz pek çok sorunu olan bir karşıtlıklar bütünü olarak yaratmıştır kendini kısa film.KARŞITLIKLAR BÜTÜNÜ KISA FİLMGetirisinin olmamasıyla yapımcıların ilgisini çekmeyen kısa film, buradan yola çıkarak kendine sağladığı avantaj ve dezavantajlarla bir karşıtlıklar bütünüdür. Bilindiği üzere yapımcılar, yapımcılığını üstlendikleri filmlerde söz sahibidirler. Harcadıkları paranın geri dönüşümü ve filmin getirisini önemseyerek hareket ettiklerinden,( verilebilecek onlarca örnekle birlikte) bazı sahnelere yasak getirme, senaryoda değişikliğe gitme, oyuncuları kendi belirleme vb. yönetmenin özgürlüğünü kısıtlayan davranışlar sergilerler. Kendi bütçeleriyle film çeken bağımsız sinemacılar dışında (ki bu sinemacılar parmakla sayılacak kadar azdır.) belli yapımcılarla çalışan neredeyse tüm yönetmen veya senaristler benzeri sıkıntılarla karşılaşmışlardır. Kısa film üzerinde yapımcı kisvesi barındırmadığından anlatmak istediğini dilediği gibi anlatmak isteyen sinemacılar için vazgeçilmez bir türdür. Bunun yanı sıra “değişik kamera açılarının ve hareketlerinin denenebileceği, kendine özgü anlatımların geliştirilebileceği” sınırsız bir özgürlüğe sahiptir. Buna karşılık kısa filmin en büyük sorunu şüphesiz ki bütçe sorunudur. Bu da ona bağışlanmış olan özgürlüğün doğal sonucudur.PROFESYONEL KISA FİLMCİBütçe sorunuyla boğuşan kısa film, profesyonel ekip, ekipman ve oyuncularla çalışma fırsatını çok nadir olarak yakaladığından ortaya koyduğu ürünler amatör olarak nitelendirilmektedir. Burada yapacağım bir alıntıyla şunu vurgulamak isterim “amatör sinemacı kötü sinemacı demek değildir.”* Şüphesiz ki çekilen kısa filmlerin tamamı iyi filmler değil. Buna karşılık profesyonel olarak nitelendirilip salt gişe kaygısıyla çekilmiş ve sinemasal anlamda hiçbir şey ifade etmeyen onlarca uzun metraj film saymakta mümkün. Ayrıca ülkemizde olduğu gibi kısa filmi tamamıyla amatör sinema olarak nitelendirenler büyük bir yanılgıya düşmektedir. Ülkemizde, yalnızca amatörlerin ya da öğrencilerin çektiği filmler olarak görülen kısa film, yazımızın başında da vurguladığımız gibi bir seçiştir. Profesyonel olarak sinemayla ilgilenen, daha önce uzan metraj filmler çekmiş olan bir yönetmen de anlatmak istediğini kısa filmle anlatmayı seçebilir. Bir kısa filmci de kısa filme sığdıramayacağı düşüncelerini ya da öyküsünü uzun metrajla anlatmayı yeğleyecektir. Burada önemli olan anlatmak istediğimizi nasıl, ne kadar sürede ve istediğimiz şekilde anlatıp anlatamadığımızdır. Amatörlük ya da profesyonellik kendini ortaya çıkan filmde gösterecektir. Yine buradan da anlaşılacağı gibi, hep öyle görülerek yanılgıya düşülmesine karşın kısa film uzun metraja geçiş evresi değildir. O bağımsızlığının getirdiği sıkıntılar içinde amatör ruhuyla profesyonel işler gerçekleştirebilen sinemanın küçük devidir.KÜÇÜK DEVİN İZLEYİCİYLE BULUŞMA SORUNUKısa film, Türkiye’de izleyiciyle buluşma konusunda büyük sıkıntı çekmektedir. Birkaç televizyon programının çabası dışında tamamıyla festivallere mahkûm edilmiş durumdadır. Ulusal festivallerin kısa filme yer vermeleri ve kısa film festivallerinin son yıllarda artış göstermesi küçümsenemeyecek bir gelişmedir. Ancak, bu festivaller mercek altına alınmalıdır ve kısa filmin izleyiciyle buluşma sorununun ne kadarını giderebildiklerine, kısa filme dolayısıyla sinemaya neler kattıklarına bakılmalıdır. Festivallerin sayısının artması şüphesiz ki filmlerin izleyiciyle buluşma olanaklarını arttırmaktadır. Ancak, bu festivallerin sayısı ne kadar artarsa artsın ulaşabildikleri kitle sınırlıdır. Bunun gerekçesi de festivallerin ülke genelinde belli illerde yapılıyor olması ve büyük çoğunluğunun da üniversiteler tarafından gerçekleştiriliyor olmasıdır. Buradan da hareketle filmler festivallerin yapıldığı iller dışında izleyiciyle buluşma olanağı bulamıyor ve üniversiteler tarafından yapılan festivallerde de izler kitle öğrencilerle sınırlı kalıyor. Üniversiteler dışın da özel şirketler ya da belediyeler gibi yerel yönetimlerin, kamu kuruluşlarının gerçekleştirdiği festivallerde ise hem benzer hem de farklı noktalara değineceğiz. Bu festivallerinde çoğunluğunun belli bir yerelliği aşamadığı ortadadır. Bunun dışında bu festivallerin kısa filme (dolayısıyla sinemaya) verdiği öneme dikkat etmek gerekir. Elime geçen bir kısa film başvuru formunda, filmin çekim formatı bölümünde HDD, 35mm, Mini Dv, DVD gibi bilindik formatların yanında cep telefonu sekmesini görmek beni büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. İzleyiciyle buluşma noktasında festivalleri destekliyor olsam da bu gibi festivallerin varlığını yadırgıyorum. Bu Nokia nın kameralı telefonlarının satışını arttırmak veya tanıtımını yapmak için düzenlediği festivallerden farksızdır. Aynı zamanda kısa filme verilen önemin göstergesidir. Sinema bu şekilde ayaklar altına alınmamalıdır. Ortaya konan festivaller, kısa filmin gelişimine katkı sağlama yükünü omuzlarında taşıyarak adım atmalıdır.İzleyiciyle buluşma konusunda festivallerin yetersizliği ortadadır. İnternet üzeride de kısa filmi izleyiciyle buluşturma yönünde adımlar atılmakta ve ulaşılabilirliği yönünden de oldukça olumlu sonuçlar alınmaktadır. Ancak her şeye rağmen bu girişimlerin ve çabaların hızla artmaya devam etmesi gerekmektedir. Bu girişimlerle birlikte kısa filmi tanıtma, yukarıdaki sorunlardan arındırma yönünde adımlarda beraberinde geliştirilmelidir. Ben yüzeysel olarak kısa filmin günümüz şartlarında ülkemizdeki durumunu dile getirmeye çalıştım. Anlamak istediklerini kısa cümlelerle haykıranlara saygılarımla…YILDIRAY YILDIRIM